-->

20 Şubat 2015

ve TOP yine direkten döndü, seyirciler dahil herkes kızgın..

Çırak'la dükkanda oturup öylece birbirimize bakıyoruz. Bazen çok işsiz görünmeyelim diye ben bi yerlerde işim varmış gibi yapıp dışarı çıkıyor, sokakları geziyorum. Tırt bir iş için bankada 45 dakka beklediğim zamanlarda içimden "ohh be en azından sıcak burası" diyip keyif çatıyorum.
Dışarı çıkmayıp dükkanda olduğumda ise Çırak'la beraber sürekli malzemelerin yerini değiştiriyor, camları siliyor, ortalığı paklıyoruz.
O da "abi iş yapmıyor ki bura, niye aldın ki?" diyerek iş olmadığını ve olmayacağının da farkında. Ama işte düştüm bir defa içine ve nasıl çıkacağımı da bilmiyorum.
Zaten konu komşu gelip alışveriş yapar diyerek girdiğim şu bakkalcılıktan, konu komşudan nefret eder hale geldim. Öyle bir nefretki evlerine, molotof kokteyli haline getirdiğim Eyüp Sabri Tuncer kolonyalarıyla saldırmak istiyorum. Ama hayır yapmayacağım.

Zaten "iş yaparım ben ya" ihtimaliyle yola çıkmam hataydı, şimdi ise iyice saplanıp kaldım. Ama olsun, bu da farklı bir deneyim oldu bana, hiçbir zaman birilerinden öğrenemeyeceğim kadar değerli bir deneyim..

Yukarıdaki cümleyle, şu can sıkıcı durumu çok umursamadığımı göstermeye çalıştım ama aslında fena halde canım sıkılıyor bu işe. Resmen kendimi hapsettim kaldım. Zaten çırak'ı almasam iyice patlayacaktım da. Çok şükür onu işe aldım da, o burdayken bende gün içinde kendimi sokaklara atıp deli gibi geziniyorum.
Sabahları o açtığı için bazı geceler bar'lara falan da takılıyorum. Sabaha karşı eve döndüğümde ise öğleye kadar uyuyorum.
Yapacak bir şey yok. Zaten 1 paket makarna, 8 tane yumurta satmak beni kurtarmayacak.
O yüzden burayı satmayı düşünüyorum.

Geçenlerde, burayı almak için bankadan çektiğim kredinin ilk taksidi geldi, onu öderken öyle bir zorlandım ki gözümden yaş geldi. Oysa böyle olmayacağını düşünmüştüm, bakkalcılıkla atıldığım şu iş hayatında, bir kaç yıla kadar büyük bir iş adamı olacaktım, gazetelerde benden "ünlü gay iş adamı, Londra'ya hipermarket açtı. açılışta sevgilisiyle kameralara bol bol gülen ibne, bakalım sonraki şubeyi nereye açacak" diye bahsedilecekti. Olmadı, belki de olmayacak da.

Öküz Herif'le de arayı açtık iyice. Hepten soğudum ondan. O da, borca battım diye uzak durmaya çalışıyor benden. Sorumluluklarımın farkında olduğumun farkında olmadığı için, borcumu ona yükleyeceğimi sanıyor. Geçenlerde bana "sakın benden borç para isteme" dedi, durup yüzüne baktım. Gerçekten söylemiş miydi bunu, yoksa ben mi yanlış duymuştum. İlk şoku atlattıktan sonra "nee??" dediğimde "duydun işte, tekrarlatıp durma" dedi.
Bir şey diyemedim, öylece bakındım boş boş. Sanki karşımda kimse yokmuş gibi, sanki tek başıma oturmuş çok uzakta bir karaltıyı seçmeye çalışıyormuşum gibi uzuuuun uzun baktım, ama orda olmasına rağmen kimseyi göremedim..

Farklı zamanlarda, farklı cümlelerle ondan para beklentisi içinde olduğumu kapalı bir şekilde defalarca söylemişti, ama bu şekilde açık ve net bir şekilde hiç söylememişti.
Buna sevinmeli miydim, yoksa üzülmeli miydim onu da kestiremiyordum.
Ama bulunduğum şu ruh halinde üzülmek daha mantıklı geliyordu ve bu yüzden yalnız kaldığım ilk anda ıslak ıslak üzüldüm.



Olayın üzerinden günler geçti gitti, şimdi çok da şey yapmıyorum. Yani zaten ilk sıkıntı da bana arkasını dönmeye hazır olduğunu açıkça söyleyen birinden ve üstelik bir beklentim yokken bunu söylemesi, beni üzmekten çok; kırmıştı..
ve bu kırmak öyle bir kırmakki; şimdi acile kaldırılıp tüm bedenimin hemen alçıya alınması gerekiyordu..

Sonra işte bi kaç gün içinde de ilişkimi kestim onunla. Çünkü ondan bir beklentim yokken, bana bunu söylemesi ne bileyim biraz ucuzca geldi.
Bu ucuzluk; onun ucuz olması değil de, beni ucuz biri olarak gördüğünün göstergesiydi ve en çok da buna üzülmüştüm..
Oysa, onun deyimiyle ve defalarca söylemleriyle "ben onun için çok değerliydim, dünyadaki hiçbir şeyle karşılaştırılmayacak kadar önemliydim.."
Ama işte lafda söylemesi kolay olan şeyler, hayatın akışı içinde karşılaşılan durum kadar kolay değildi. O lafların arkasının ne kadar boş olduğunu görmek için bir fırsattı. Gördüm, defalarca gördüğüm gibi..

Sonra oturup düşündüm "ona bir dilenci gibi görünmek için ne yapmıştım ki?" diye düşündüm. Aklıma bir şey gelmedi. Öyle boş boş düşündüm.
Oysa o, benim; kirasını, faturalarını ödediğim bir evde kalıyordu, benim eşyalarımı kullanıyordu, bana ait özgür bir hayatım olmasına rağmen, o bir asalak gibi benimleydi.
Evet sağa sola giderken onun arabasını kullanıyorduk, ama dışarda yediğimiz yemeklerin ücretini Alman usulüne yakın olarak bir o, bir ben ödüyorduk. Eve aldığımız malzemelerde de aynı durum söz konusuydu ve hatta çoğu zaman ben zaten bir çok ihtiyacı zaten almış oluyordum..
 
Ama şimdi; sanki tek bir yastığa başımızı koyan biz değildik gibi, sanki gece uyurken "sırf birbirimize daha yakın olalım, iyice yapışalım" diye çekyatı bile açmayan biz değildik gibi davranmıştı bana..

Hayır bir beklentim yoktu ondan, olmayacaktı da. Çünkü zaten 30'uma kadar tek başıma mücadele edip hayatımı düzene sokmaya çalışırken, elimdekilerle yetinerek yaşamaya fazlasıyla alıştım..
Hem, hayata bir sıfır yenik başlamış olabilirim, şu an çektiğim şutlar hep kaleden dönüyor olabilir, ama sonuç olarak top hâlâ bende.
Elbet bir gün fileleri bulacak olan o golü atacağım. Bundan hiç şüphem yok, sadece biraz daha sabretmem ve şu yokuşu da çıkmam gerekiyor o kadar..

8 yorum:

  1. Burada öküz herifi şöyle haklı bulabilirim, tabii ki bu güne kadar masrafları ortak ödüyor olabilirsiniz. Hayatınızda her şeyi ortak bölüşmüş olabilirsiniz ama, şu bir gerçek ki, eğer ikiniz birbirinizi çift olarak görüyor ve anca beraber kanca beraber diyorsanız, burada bakkal işine girerken nasıl ki ona sormadan kendi planların doğrultusunda girdin, o zaman sonucuna da katlanması gereken sen oluyorsun, onun bu konuda yaptığın yanlış stratejini karşılmamak gibi bir yükümlülüğü yok. çiftler için bu böyle.

    YanıtlaSil
  2. @adsız sanırım yazıyı tam okumadın, çünkü yazıda; ondan bi beklentim olmadığın ve olmayacağını belirtmiştim. aradaki ufak harcamalarımıza bile dikkat ederken; bu konuda ondan bir şey bekleyecek biri değilim. çünkü biliyorum ki; günümüzde birinden iyilik görmek, ona köle olmaktır.

    hem ondan destek istesem ve böyle söylese haklı olabilirdi, ama durup dururken bunu söylemesi fazlasıyla gereksiz ve can sıkıcı bi durumdu.

    sonuçta bu yaşıma kadar kendi ayaklarım üzerinde durdum ve bi şekilde düzenimi kurdum, bundan sonrasında birilerine el açmam için cidden düşmüş olmam lazım. ki çok şükür elim ayağım tutuyor, aklım çalışıyor. bu işe girerken de bir çok ihtimali gözden geçirip girmiştim. iş tutmasa bile (ki tutmadı) en fazla 3 yıllığına kredi borcum olacak ve bunu da şu anki çalışma tempoma biraz daha ekleyerek, azcık dişimi sıkarak atlatırım. yani 33 yaşına geldiğimde ölmediysem; borcum bitmiş olacak, ben yine keyfime bakmış olacağım.

    YanıtlaSil
  3. Hayat erkeği sen gerçekten bunları yaşıyor musun insanın inanası gelmiyor bunlara meb bileyim.ailenle falan görüşüyor musun? Kaç yaşındasın? Acaba sen ünlü bir yazar falan mısın? Sorularıma lütfedip cevap yazar mısın bi

    YanıtlaSil
  4. Kendi psikolojik ruh halinle ilgili yazılar yazar mısın? Genelde mutsuz musun dur. Hayatından memnun musun neler in olmasını isterdin bununla ilgili yazı yazar mısın

    YanıtlaSil
  5. Kendi psikolojik ruh halinle ilgili yazılar yazar mısın? Genelde mutsuz musun dur. Hayatından memnun musun neler in olmasını isterdin bununla ilgili yazı yazar mısın

    YanıtlaSil
  6. @adsız'cım yazarım ama blogumda yazarım :)

    öte yandan "ünlü bir yazar'sın" yorumları ilk değil, eskiden de bir kaç adsız'dan böyle yorumlar geliyordu ve bunu tartışıyorduk. sonra düşündüm de kendimin yazar olup olmadığını tartışmak komikti.
    işte bu yüzden uzun zamandır bu tür de gelen yorumları yayınlamama kararı almıştım ve olanları da silmiştim. ama şimdi bu tür tekrar hortlamışken o yorumları yapanın da sen olduğunu düşünmeye başladım. bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi bilmiyorum. ama neden böyle düşündüğünü merak etmiyor değilim. cevaplarsan sevinirim

    YanıtlaSil
  7. Daha önceden ünlü bir yazar mısın diye yorumlar yapanlar olmuş bende okudum ama ben değildim tabi onları yazan. Ben yazılarını 2 -3 aydır falan okuyorum Daha önceden görmemiştim..
    İyi bir şey mi kötü bir şey mi; Şöyle ki: Yazıların gerçekten güzel uzun cümleler kurabiliyor,güzel betimlemeler yapıyorsun.Bu tarz güzel yazan biri kesin kitapları falan olan bir yazardır diye düşündüm. Bu olayların gerçekten yaşanmış mı yoksa ünlü bir yazarın hayal ürünü olayları mı diye düşündüm.
    Okudukça yazılarını gerçek mi acaba diye aklımdan geçirmiyor değilim. O yüzden ünlü yazarsın diye yorum attım...
    Umarım anlatabilmişimdir.
    Şu ikinci yorumu da ben attım bu arada 25 şuabat tarihli olan.
    Yeni yazılarını bekliyorum..

    YanıtlaSil
  8. İltifatların için teşekkürler. yazıların beğenildiğini duymak hoşuma gidiyor. nasıl desem; ımmmmm bu tür yorumları okuyunca götüm kalkıyor :)

    öte yandan evet, bu olayları yaşıyorum. yaşadıklarımın hepsini yazmıyorum ama arada kafamı kurcalayan, beni meşgul eden şeyleri yazıyorum buraya. yani "blog'um, benim psikiyatristim" desem daha doğru olur.

    işte böyle.
    bu arada sen de kendine bir isim seç ve o isimle yorumlarını yapki hangi yorumda sensin, bileyim. adsız olarak yorumun çıkacağına adlı olarak çıkmış olur.



    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.