-->

27 Ocak 2015

ibneliğin bana verdiği yetkiye dayanarak, kendimi "her bokun üstesinden gelir" ilan ediyorum

Hava bugün hafiften yağmurlu gibi ve sevgili canım da sıkkın yine.
Az önce bir kaç kişi geldi sebze meyve bir şeyler alıp gittiler. Gelen giden olsada, aslında işler pek beklediğim gibi değil ve beklediğim gibi de olacak gibi değil.
Oysa bakkalı açmadan önce; ibneliğimin bana verdiği o bitmez tükenmez hırs sayesinde bakkalcılığın üstesinden geleceğimden o kadar emindim ki, şu an o hissi anlatmak için ifade edecek kelime bulamıyorum.
Ama böyle resmen sanki ibne olmak her işin üstesinden gelebilmek, onu en muhteşem haliyle başarabilmek hissini sonuna kadar yaşatıyordu ve ben de o hissin bana verdiği özgüvenle bu işin üstesinden fazlasıyla geleceğimi sanarak kendimi bakkalın içine atıverdim.
Ama içine girmişken görüyorumki hiç de öyle değil.
Yani gerçekten de ibne olduğum için; işin içine girdiğimde aklımda manyak renkli fikirler oluşacak ve ben bunları birbir hayata geçirip, kümesden biraz daha büyük olan şu mahalle bakkalını kısa bir sürede işaret parmağıyla gösterilecek hâle getirecektim" diye düşünüyordum.. Ama olmadı, bakkalım parmakla gösterilse de o parmak işaret parmağı değil..

Bakkalı açtığıma çok pişmanım ama yapacak bir şey olmadığını bildiğim için de dizlerimi dövmenin gereksizliğiyle bir şey yapmıyorum. Öylesine akşam olsun eve gidip uyuyayım, sabah olsun gelip dükkanı açayım kafasında yaşayıp gidiyorum. Yani tam bir mecburiyet hakimiyetiyle tıka basa doluyum..

Bakkal zamanımın çoğunu aldığı için Öküz Herif'le de biraz aramız açıldı. Çünkü ona zaman ayıramıyorum ve bir kaç haftadır doğru dürüst seks de yapamadık. Hani zaten bu ara onunla seks düşüncesi de aklımda yok ama yine de onun sekse ihtiyacı olduğunu düşünerek üzüldüğüm olmuyor değil. Oysa ben bencil pisliğin tekiydim ve bu yüzden Öküz'ün cinsel arzularını sikime bile takmamalıydım.
Ama işte bu ara bakkalcılığın verdiği başarısızlık hissinden olsa gerek, sikime takıyorum. Özellikle de o işten yorgun argın çıkıp bakkala geldiğinde daha bi üzülüyorum. Çünkü bazen öylece durup hiçbir şey yapmadan saatlerce oturuyoruz. Ne gelen vaaaar, ne de giden.
O anlarda Öküz bana bakıp sadece "niye açtın ki burayı, senin bakkalcılıkla ne işin olur. sözümü dinlesen böyle olmazdı" deyip duruyor. Sonra tabii ben bayramlık ağzımı açıyorum ve başlıyoruz tartışmaya. bu gereksiz tartışmamız bir müşterinin çıkıp gelmesiyle son buluyor.

Bazen onunla tartışmaktan o kadar çok bunalıyorumki içimden "keşke biri çıkıp gelse de, tartışmamız sona erse" diye dua etmekten kendimi alamıyorum.
Ama tabii bu duam çok nadir kabul oluyor. Genelde benim veya onun artık tartışmaktan yorulmasıyla ikimizde susuyoruz. O anlarda ondan nefret ediyorum. Ama sonra nefretim de geçiyor, hiçbir şey hissetmediğim an'lara dönüyorum yine..

Biliyor musunuz; insan biriyle hep aynı şeyleri tartışınca artık konuşmaya da üşeniyor. Bunu yeni yeni anlıyorum. Bu yüzden o veya ben, tartışmak için ağzımızı açtığımızda ikimizden biri eğer yorgunsa dışarı çıkıyor. O genel de çekip evine gidiyor, bense süpürgeyi alıp kapının önünü süpürmeye başlıyorum. Kapının önünü süpürürken, sanki içimdekileri süpürür gibi süpürdüğümü farkettiğimden bu yana çer çöpü daha büyük bir hevesle süpürdüğümü de söylemeden edemeyeceğim.
Bu sırada o ise içeride oturup telefonundan facebook'daki kedi köpek videolarını izliyor, Sözcü gazetesinin mobil web sitesini hatmediyor.

Bakkal işi benlik değil, tamam, kabul. ama ne yapayım be, girdim içine çıkamıyorum. Öylesine kala kaldım. yürüdüğü yere kadar idare edicem mecbur. Başka da elimden bir şey gelmiyor. Hem ne yapayım yaw. Şu beş para etmeyen ve etmeyecek olan hayatta, kendimin bir işe yarayacağını düşünmüştüm. Kendime çalışır öyle yaşar giderim diye beklemiştim. ama kafamdakiler ile gerçektekiler birbirini tutmadı.

Zaten şu hayatta neyi başarabiliyor olduğumu da anlamadım gitti. Öylesine yaşıyorum resmen. Hiçbir yeteneğim yok, hiçbir özelliğim yok, resmen boşbeleş adamın tekiyim ve sadece ömrümü dolduruyorum o kadar.
Bu ara sadece bunu düşünüyorum.  Oysa en azından bakkalcılık hayatıma renk getirir, beni şu sıkıcı hayatımdan alıp renkli bir koşuşturma içerisine sokar diye düşünüyordum. Hiçde öyle değil. Sırf bu bakkal yüzünden kendimi, satılmadığı için yerinde dura dura çürüyen patlıcanlar gibi hissediyorum. Çöpe atılmaktan başka kurtuluşları da yok.

1 yorum:

  1. Adım Volkan. Adsız diye bi başka mesajım okunmasın diye.

    Kendine acımaz davranıyorsun veya davranmak mı erek demeli. İnsanın hayatta kendisini tanıması bayağı zaman alıyor, bazen bir ayna yetmeyebiliyor bazen en iyi dostuna kulak vermeli ama inanmalı da. İnatla üzerine devam ettiği işler de tutabiliyor ama, aması sonunda aynı yere çıkıyor bütün sokaklar sana.

    Konuyu toparlayacak olursak hayatta bi bku bile iyi yapamıyorum derken, insanın beklediği hayat biletinin basbayağı üzerine oturur bulabiliyormuş kendini. Oturduğun derken yraktan skten soktan bahsetmiyorum. Şu an yazdıklarından bahsediyorum. Eni konu başarılı ve iyi bu blog paylaşımı. Ayrıca ülkemizde artık her tür yayın yayınlanabiliyor olmadı biraz sansür katar yine yayınlarlar. Ama diyorum, neden bu sitedeki yazılarını toplayıp da bir kitapçının yayıncının yolunu tutmuyorsun. Biri değil ise öbürü muhakkak bunlara basar ve satar. İtiraf ediyorum öyle aman aman panra etmiyor ama hayatta ben de bi şeyi yaptım, ve bana sanatçı dediler de bari. Bu yazılar kitap olur mu? Olur. Satar mı? Her eşcinsel alır en iyi ihtimalle, satar. Dene. Yap. Başarırsın. Bir bakkala cesaretin yetmiş buna niye yetmesin?

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.