-->

31 Ocak 2012

Ah şu duvarların dili olsa da "gitme" deseler

Sizi bilmem de, ben daha bacak kadar küçük bi çocukken, büyüklerimin ellerini öpme yalakalıklarıyla aldığım harçlıkları ablama verip; bana bir sonraki bayramda elbise alması dışında para biriktirme gibi bir uğraş içine hiç giremedim. Böyle bir alışkanlık edinemedim. Aslında edinemedim değil, sanırım biriktirecek param olmadığı için öyle bir uğraşım da olmadı. Bu yüzden olsa gerek hep günü birlik, hep anlık yaşadım. Büyüdükçe de, hep bu basitlikte kalmaya çalışarak, elimdekiyle günümü yaşadım ve bundan hiç ama hiç pişman da olmadım. Zaten 1 dakika sonram bile belirsizken, 1 ömrü düşünerek para toplamak kadar saçma gelen başka bir şey olmadı.
Hem hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya bağlanmayı bi türlü beceremiyorum. Bana göre en iyisi; az sonra ölecekmiş gibi yaşamak. Anlık ve hayatın tadına vararak, kendinin fazlasıyla farkında olarak yaşamak..

Bu yeni işe girdim gireli biraz uslandım.
Eskisi gibi çok fazla dağılmıyorum. Netten tanıştığım adamların 2 güzel cümlesine bitip, hayatımın erkeğini buldum havalarına girmiyor, onlara aşık olduğumu sanarak hafta sonları yüzlerce kilometre kat edip oraya buraya gitmiyor ve bar ortamlarını da aylardır bıraktığımdan olsa gerek hesabımda azcık para birikmiş. Öyle ben hiç farketmeden, hiç farkında olmadan damlayan su misali ufacık ufacık birikmiş. Zaten hesabıma baktığımda da önce yanlış gördüm sandım. Çünkü az bi miktar da olsa, bu kadar parayı en son evden kaçarken abimden çaldığım zaman bir arada görmüştüm. Üzerinden on yıl gibi bir zaman geçmiş ve ben şimdi o kadar parayı tekrar bi arada görüyorum. Biraz tuhaf bir şey. Özellikle parasız aç susuz günler geçirdiğini düşündüğünde, bu para daha bi anlamsız ve değersiz geliyor. Bunun yüzlerce katı daha olsa ne yapcamki diye düşünmeden edemiyorsun.

Parayı hesapta görünce, bankamatiğe siktir çeker gibi kartı alıp, götüme sokarcasına arka cebine attım.
Bi kaç günümü parayı hiç siklemeden geçirdim. Sonra baktım para öyle orda duruyor ve ben kırık çekyatta yatıp kalkıyorum "iyisimi eve iki çek yat, kap kacak falan alıyım" diye düşündüm ve ertesi gün gidip bir mobilyacıya sığındım. Konuştuk ettik, tarttık biçtik derken, güzel bir koltuk takımı aldım. Köşeli möşeli. Adamın anlattığına göre bunlar bu aralar çok modaymış. Ama modası sikimde değil, sikimde olan şey beni bu paradan kurtaracak bir şeyler yapmak ve koltuk almakla da zaten para bitti bile. Geçen getirip bıraktılar sağolsunlar ve onlar koltuk takımını bıraktıklarından bu yana, benim eski koltuğa dönüp bakmaz oldum. Öyle kenarda, boynu bükük bi şekilde her gece uyumak için sikime asılıp boşaldığımda, süründüğüm kurumuş spermlerimle bekliyor. Birde yeni 2 battaniye aldım. Biri yüzde yüz pamuklu çünkü pamuktan üretilen her şeyi sevmek, tercih etmek gibi bir huyum var. Kilot giydiğim zamanlar bile yüzdeyüz pamuklu dışında alamazdım =) kilot ne alaka nerden çıktıysa böyle yazıverdim.

Neyse işte. Şimdi böyle, tüm ezikliğimle "eve koltuk aldım, battaniye aldım" diyorum ya, bunlar benim için çok önemli lan. Çünkü hep orda burda, başkalarının eşyalarının arasında yaşadım. Hep bilmem kaçıncı sınıf insan muameleleriyle günümü gün ettim. Çok takmadım, çünkü takmamak zorundaydım, ama şimdi dönüp bakınca da insan geçmişinde yaşadığı bazı o kovulmasına rağmen, bir yere kıpırdayamama durumlarına üzülüyor. Hele birde gidecek bir yeri yoksa. Hele bir de en sevdiğin sana kapıyı gösterip "siktir ol git" dediğinde, sen ondan başkasını sevmediğin için gidecek yerin olmayınca, tek seferde ağızdan çıkan o 3 kısa kelimelik "siktir ol git" canını öyle bir yakıyorki, ateşe atılsan bu kadar acı çekmezsin. Ama yine de "ehehehe ehhehe" gitmem ki, sırıtışlarına sığınırsın, karşındakinin gözlerinin içine bakmaktan uzak, her hangi bir köşeye dalarak "kızgınlığından söylüyorsun bunları" diye kendince yalanlar uydurup yüksek sesle dile getirirsin.
Ama bilirsin ki aslında onlar kızgınlıktan değil, gerçekten söylenilmiş bir "siktir ol git" den başka bir şey değildir.
O ses tonu, o mimikler, o bakışlar asla yalan söylemez, ama sen gidecek bir yer, sevecek başka kimsen olmayınca, çakılıp kalmak için, bir sabah daha sıcacık bir yatakta yatabilmek için yalanlar söylersin kendine.

Sadece sevdiğin insanlar sıkmaz canını, sikmez senin ecdadını. Bazen, sevmediğin insanlarda tek bir kelimeyle siker atar seni bi kenara. Öylece kalırsın. Öyle bir sıfır olarak, bir hiç olarak, bir, bir, bir..
Bir şeyleri olmak için o kadar yırtınırsınki, bir yerlerinde küçük bir insanlık emareleri ararsın. ama yok. bir şey bulamazsın. hiç bir şeyleri değilsin ve asla olamayacaksın.
Sigara içmemene rağmen "ben sigara içip geliyorum" der ve dışarı çıkıp gezinirken, sokak hayvanlarına bakıp, kendini onlarla karşılaştırırsın ve görürsünki; senin o dönüp bakmadığın sokak köpeği bile senden daha değerli.

Bir çözüm bulabilmek hevesiyle, içmediğin onlarca sigara zamanı kadar sokaklarda dolaşırsın. O anlarda, saatler o kadar yavaş geçerki, adeta zaman durdu sanıp, saatlere saydırırsın da saydırırsın. akrebin anasını siker, yelkovanın götünü parçalarsın. Ama onlar seni hiç tınlamaz, aynı havada tik tak layıp dururlar.

İşte bu yüzden eve bir koltuk almak demek, kendime ait bir dünya yaratmak demek. Basit değil, hiç ibr yere kıpırdamayan kalıcı yalnızlığına rağmen, tuhaf ama yine de huzur vericilikte bir duygu bu. Bazen, aldığın eşyaların sana uyguladığı "çakılıp kaldın buraya, artık bi yere siktir olup gidemezsin" duyguları sıkar canını, ama bilirsinki bu eşyalara ait olduğun gibi, onları terkedebilirsin de. Çünkü onların duyguları yok, sana bağlanmayacaklar. Zaten hayatında sana hiç kimse bağlanmamışken, şu ruhsuz, şu cansız siktiri boktan koltuk mu bağlanacak sana, şu içerde tüm soğukluğuyla beklemekte olan buzdolabı ardından ağlayacak. Terkedebilirsin onları. Kendi hayatından istediğin zaman siktir olup gidebilirsin. hiç birinin dili yokki "nereye gidiyorsun" diyebilsinler. Ama bazen evde günlerce tek başına kaldığında, kendinle konuşmaktan bıkıp etrafa baktığında "keşke dilleri olsa" diye de düşünmeden edemezsin..

6 yorum:

  1. ne geldi içimden biliyor musun? şimdi sana sıkı sıkı sarılıp bu kadar umutsuz olmakta niye? bak hayattasın ve bir şeyler devam ediyor. Hayattan bu kadar yorulmak niye? Belkide çevrene bakınıp seni sevene sen de değer verirsen hayatını daha anlamlı kılabilirsin demek geldi. Biliyorum karşıdan konuşmak kolay ama zaten bir kaç gündür kafamı kurcalayan konulara o kadar değinmişssin ki sadece sölemek istedim umarım dolu dolu 'CANIM' diyebileceğin bir dostun olur ...

    YanıtlaSil
  2. Koltuk takımı almana sevindim. Değişiklik olmuş işte. Koltukların hayırlı olsun Hayat erkeği. Güle güle kullan :) Bu arada insanların seni yıpratmalarına izin verme. Sen çok güçlü birisin :)

    YanıtlaSil
  3. Seni okumak güzel ;) Bakalım bir miktar para daha birikince onunla ne yapacaksın? :)

    YanıtlaSil
  4. ooo mülkiyet belası seni de kuşatıyor ha hayat erkeği :)
    bak şimdi bulunduğun yere daha çok bağlısın, ki bu aslında bir bakıma kötü de değil, bağlanma içgüdüsü bağlanmama gibi kodlanmış şifreleriyle aidiyetimizde...
    neyse güle güle sağlıkla eskit:)

    YanıtlaSil
  5. Koltuklar güzel günlerde eskit ;)
    Simdi bi adet koltuk takimi, bi buzdolabi bide camasirmakinesi oldu.. Ha bide 2 yeni battaniye :) Kendine iyi davranmaya basliyorsun, süper;)

    not: esyalarinin kiymetini bil temiz kullan cünki onlar sana o özlemini duydugun sicak sevgi dolu yuvayi yapmaya calisiyorlar :)

    YanıtlaSil
  6. çok fena yazıyorsun çoooookk.cümlelerinde kolayca sayıp döktüğün şeyler kolayca olup bitmiyor.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.