-->

19 Ağustos 2011

sokaklar soğuk, ısınmak için koşmaya devam etmek lazım

Şurdan yola çıkmıştık: Tırtıkla

Gözümü oğuşturarak açmaya çalıştığımda, havanın soğukluğundan dolayı donacak gibi olmuş olan kolumun sertçe çimdiklenerek  çekiştirildiğimi hissetmiyordum bile. Sadece ufak tefek bir gürültü vardı ve beni rahatsız eden bu olmuştu. Oysa saniyeler hızla akıp gittiğinde, neyin ne olduğunu anlamaya başlamıştım. Allahın "siktirin gidin" diye emrettiği denizsiz şehir, gece; karısı 1 kere vermediği için dayanamayıp sokak köpeklerine ağzının kenarından akan sularla bakan ve sokak köpeğinin az ilerisinde, aklı fikri olan sokakçocuklarını görünce ağzının suyunu silip onun peşinden koşan orospuçocuklarıyla dolu  Ankara'dan dün yola çıkıp istanbula gelmiştim. Tren Haydarpaşa garında durduğunda gidecek yerim olmadığı için çantamı sırtıma alıp sağda solda biraz dolanmış, akşam saatlerinde ise tekrar Haydarpaşaya geri dönmüştüm. Sanki Haydarpaşa benim babamdı. Bende babamın konağına gelmezsem merak edilecektim.

Öyle yorgun argın bi halde kendimi gecenin bi yarısı buraya atınca, eski vagonlardan birine girmiş kendimce uyumaya çalışmıştım. Oysa kimseye bi zararımda yoktu. Hem daha sikim bile doğru dürüst kalkmıyordu. Doğrusu sikim kalkıyordu, ama şu bi kaç haftadır sırtlanmış olduğum yorgunluk yüzünden, sikimin kalkacak kuvveti yoktu. "Ne olur durun, biraz daha yatıyım" diyecek gibi olunca, etraf bi anda aydınlanıverdi. Sağ yanağıma yediğim tokat beni uykudan uyandırmıştı bile. Uzandığım yerden ayağa kalkıp çantamı aldım ve karşımda durmakta olan iki güvenlik elemanına bomboş gözlerle baktım.

Biri ayaklandığımı görünce, elindeki feneri yüzüme iyice tutup konuşmaya başladı "daha küçük lan bu, ne bok yiyosun burda? evden mi kaçtın?" diye soruverdi. Demek evden ilk kaçanlar önce buraya düşüyordu. Oysa ne saftım, beni burda kimsenin bulamayacağını sanmıştım. Ne güzel hayaller kurmuştum, her gece kimseye çaktırmadan buraya gelirim, sabahta erkenden çıkar giderim diye düşünmüştüm. Sanırım saf değilde fazlasıyla salaktım.

Bu arada diğer eleman dile geldi. Dile gelmesi de, diliyle değil sağ eliyle oluyordu genelde. Orospuçocuğunun fırıncı küreği gibi elleri vardı. "Ne yapıyorsun lan burda, başımızı belaya mı sokcan?" diye soru sorup, ardından nefes bile almadan "şlaaak" diye ard arda 2 tokat patlattı. Ben taş kesilmişim. İçimden "acaba ağlasam, acıyıp tokatlamaktan vazgeçer mi? yoksa biraz daha kendimi tutayım da, bakarsın ağlamadığımı görünce karışmaz artık" diye böyle içimden düşünürken, diğeri diliyle konuşuverdi "bunu götürüp nöbetçi polise verelim gitsin, ne bok yiyorlarsa yesinler" O böyle dedi ya, benim göt "yusuf yusuf"dan, "allah allah" nidasına dönüştü.

Bu cümlesinden sonra beni titremeye başlamış görünce kollarıma yapışıp sürüye sürüye, sürüklerken çimdikleye çimdikleye, çimdikler işe yaramayınca tekme tokat ata ata polisin kulübesine götürdüler. Polisi görünce benim dizlerimin bağı çözüldü. Olduğum yere yığılamıyorum, ama ayakta olmama rağmen sanki bi çöp poşeti gibi duruyorum.  Zaten polisi görür görmez ağzımı büzüştürüp burnumu çekmeye başlamıştım. Bu arada elemanlar, beni buluş anlarını, ekşınsız olarak falan bi güzel özetleyip kenara çekildiler. Polis "tamam" dedi. Sonra bana dönüp, sert sert baktı ve sakin babacan bi ses tonuyla "ne yapıyorsun burda" dedi. O böyle sakin, güzel, sevecen bi ses tonuyla konuşunca ben bi rahatladım, bi rahatladımki sormayın. Sanki polisin sesi hep tanıdık gibiydi. Sanki kaç haftadır onsuz kalmışım gibi bir ses tonuydu. Bende onun böyle sakin güzel güzel konuştuğunu görünce, 15 yaşından daha küçükmüş gibi sakince "hiiiç" dedim.
Ama keşke demeseydim. Çünkü ben saf saf  "hiiç" dediğim anda dünya başıma yıkıldı. Orospuçocuğu, anasını siktiğimin piçi, amınoğlu tokadı basmıştı.
Yediğim tokadın sonrasında, copunu alıp beni bi güzel dövdü. Bi 10 dakika sonra kendime geldiğimde, bakışlarından halime acıdığını gördüm. Oruspuçocuğu hem dövüyor hemde acıyordu. Tuhaf bi durumdu.

Piç. İçimden 15 yaşında bi çocuğun, şu an kendisi 30 larında olan bi adamın, bilmem kaç yaşlarından olan anasını nasıl sikebileceğiyle ilgili tüm pozisyonları geçirip salya sümük ağlarken, bi yandanda yerden kalkmaya çalışıyordum. Ama nerdeee, bacaklarıma o kadar sert vurmuştuki kırıklarım var sanmıştım.
Sonra beni kulubesinden çıkarıp çantamla beraber dışarı attı. Diğer 2 eleman az uzaktan tiksinir gibi bana bakıyorlardı. Benim dışarı atıldığımı görünce, bana doğru yürümeye başladılar. Bunun üzerine polis dışarı çıkıp onlara "bırakın siktir olsun gitsin, ne hali varsa görsün" dedi ve ben orda atıldığım yerde biraz daha ağlayarak dinlendikten sonra, gözlerimde akacak yaş kalmayınca, kalkıp kuru kuru ağlayarak oramı buramı tutmuş halde çıktım gittim. Gece boyunca yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. İstanbul'da ilk gecemdi ve gidecek hiç bi yerim olmadığı için o gece nereye gittiğimi bilmeden, sadece yürüdüm.

Devamı için tırtıkla

1 yorum:

  1. İnsan kaçmak ister olduğu durumdan bazıları da sadece istemekle kalmıyo, kaçıyo. İşte ben kaçan insanları severim. Hep kaçmak istemişimdir ama götüm yememiştir.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.